Açıklama
Julian Barnes’ın “Önsöz”de çarpıcı bir betimlemesini yaptığı Sempé karikatürü ve o karikatürde öne çıkan “pencere” metaforu Penceremden başlıklı bu denemeler toplamının da simgesi. Kitapta yer alan denemelerin neredeyse tamamı “kurmaca” denilen türün öteki yazınsal türlere oranla başatlığı fikrinden yola çıkıyor: Julian Barnes’a göre, bizi hayata ilişkin hakikate en çok yaklaştıran, roman ve öykülerin ta kendisidir. Bizler hayatı “nasıl yaşadığımızı, hayatın ne için yaşanabileceğini, ondan nasıl zevk alabileceğimizi, ona nasıl değer verebileceğimizi, onun nasıl aksayabildiğini ama aynı zamanda onu nasıl kaybedeceğimizi” kurmaca sayesinde keşfederiz. Barnes, “kurmaca” kavramına odaklanırken, bu kavram sayesinde öne çıkan “deneme” türüne de hakkını fazlasıyla teslim etmiş oluyor. Kitaptaki denemelere konu olan yazar, şair ya da sanatçılar çok büyük bir çeşitlilik sunmakta: Değeri yeterince anlaşılmamış Penelope Fitzgerald’ın “aldatıcılığı”ndan erken modernizmin temsilcisi “şairane olmayan” şair A.H.Clough’a, George Orwell’in doktriner edebiyat anlayışından Ford Madox Ford’un kendine özgü “uydurmacalığı”na, Rudyard Kipling’in emperyal duygularla yüklü ulusalcı yazarlığından 18. yüzyılın özdeyiş yazarı Chamfort’un “bilgeliği”ne, Carmen yazarı Mérimée’nin kültürel varlıkları koruma tutkusundan nev-i şahsına münhasır resim eleştirmeni Félix Fénéon’un “profil”ine kadar geniş bir yelpaze söz konusu. Julian Barnes, kitabında ayrıca, Fransa’da bir çeşit tartışmalı edebiyat fenomenine dönüşmüş olan Michel Houellebecq’in yazarlığıyla dünya görüşünü de masaya yatırıyor; Madam Bovary’nin şimdiye kadar yapılmış çeşitli İngilizce çevirilerinin ayrıntılı bir karşılaştırmasını ortaya koyuyor; biri geçen yüzyıl başından ötekisi çağdaş, sevdiği iki Amerikalı kadın yazarın, yani Edith Wharton ile Lorrie Moore’un yazarlıklarına eğiliyor; bir başka gözde yazarı olan John Updike’ın romancılığının derin bir çözümlemesini yapıp ona olan kişisel edebiyat hazzı borcunu ödüyor. Denemeciliği kurmaca yazarlığıyla her zaman kıyasıya bir yarış halinde olan Julian Barnes, bu on yedi denemenin arasına “kurmaca” kavramını sorguladığı bir de kısa öykü sıkıştırmış: “Hemingway’e Saygı.”